Jenya isimli bir tane kız varmış. Günün birinde annesi onu mağazaya simit almaya göndermiş. Jenya yedi tane simit almış - kimyonlu iki tane simit babası için, haşhaşlı iki tane simit annesi için, şekerli iki tane simit kendisi için ve küçük pembe bir tane simit küçük kardeşi Pavlik için almış.
Jenya simit demetini alıp eve gitmek üzere yola çıkmış. Gidiyor, etrafa bakınıyor, levha okuyor, kargaları sayıyormuş. O esnada arkasına tanımadığı bir köpek takılmış ve bütün simitleri tek tek yemiş; kimyonlu olan babasınınki, haşhaşlı olan annesininki, şekerli olan Jenya'nınkini yemiş. Jenya, simitlerin çok hafiflediğini hissetmiş. Geri dönmüş ama iş işten geçmiş. İp boş sallanıyor, köpek ise Pavlik'in son pembe simidini yemeyi bitiriyor, yalanıyormuş.
Jenya, - Seni gidi seni kötü köpek! - diye bağırmış ve onu kovalamaya atılmış.
Koşmuş, koşmuş, köpeği yakalayamamış ancak kendisi yolunu kaybetmiş. Kendini hiç tanımadığı bir yerde bulmuş; büyük evler yokmuş, sadece küçük evler varmış. Jenya korkmuş ve ağlamaya başlamış. Bakmış, aniden yaşlı bir kadın yerden bitivermiş:
- Yavrum, yavrum, neden ağlıyorsun?
Jenya yaşlı kadına her şeyi anlatmış.
Yaşlı kadın Jenya'ya acımış, kendi bahçesine getirmiş ve şöyle demiş:
- Bir şey yok, ağlama, ben sana yardım edeceğim. Gerçi simidim yok ve param da yok ancak bahçemde 'yedi renkli çiçek' diye bir çiçek var, o her şeye muktedir. Biliyorum ki iyi bir kızsın gerçi sinek avlamayı seversin. Ben sana yedi renkli çiçeği hediye edeceğim, o her şeyi düzeltir.
Bunları söyledikten sonra yaşlı kadın çiçeklikten, papatyaya benzeyen çok güzel bir çiçeği koparmış ve kız Jenya'ya vermiş. Sarı, kırmızı, yeşil, koyu mavi, portakal rengi, mor ve açık mavi olmak üzere, her birinin rengi başka olan yedi tane saydam taç yaprağı varmış.
Yaşlı kadın, - Bu çiçek basit değil, - demiş. Dilediğin her şeyi yerine getirebilirmiş. Bunun için taç yapraklarının bir tanesini koparıp atmak ve şöyle bir söz söylemek yeterlidir:
Uç, taç yaprağı, uç,
Batı üzerinden doğuya,
Kuzey üzerinden, güney üzerinden,
Bir tur atıp geri dön.
Toprağa değer değmez -
Dilediğimin gerçekleşmesini emret.
Şu ve bu yapılsın! -diye ekledin mi, bunlar derhal yapılacaktır.
Jenya yaşlı kadına kibarca teşekkür etmiş, bahçe kapısının dışına çıkmış ve ancak o anda evine dönmek için yol bilmediğini hatırlamış. Yaşlı kadının kendisini ilk bulacağı polis memuruna geçirmesini istemiş ancak hem bahçe hem yaşlı kadın hiç olmamış gibi yok olmuş. Ne yapılır ki? Jenya artık kendi alışkanlığınca ağlayacakmış, burnunu bile bir körük gibi kırıştırmış ancak o esnada sihirli çiçeği hatırlamıştır.
- Haydi bakalım bu nasıl yedi renkli bir çiçekmiş! Jenya sarı taç yaptağını acele ile koparmış, atmış ve şöyle demiş:
Uç, taç yaprağı, uç,
Batı üzerinden doğuya,
Kuzey üzerinden, güney üzerinden,
Bir tur atıp geri dön.
Toprağa değer değmez -
Dilediğimin gerçekleşmesini emret.
Şimdi simitlerle birlikte evde olayım!
Bunu söyler söylemez kendini evde, elinde bir simit destesiyle bulmuş!
Jenya simitleri annesine vermiş, kendi içinden de şöyle düşünmüş: 'Bu gerçekten muhteşem bir çiçekmiş, onu en güzel bir vazoya koymak gerekirmiş!'
Jenya büyük bir kız değilmiş, bu yüzden bir sandalye üzerine çıkıp en üst rafta bulunan, annesinin sevdiği vazoya uzanmış. O esnada sanki inadına pencerede uçan kargalar görünmüş. Jenya, kargaların tam sayısının yedi veya sekiz mi olduğunu tam olarak öğrenmek istemiş. Ağzını açmış ve parmak bükerek saymaya başlamış, vazo ise aşağıya düşmüş ve küt diye ufak parçalara dağılmış.
Annesi mutfaktan, - Yine bir şey kırdın mı yoksa, sakar kız! - diye bağırmış. - Benim en sevdiğim vazo olmasın?
Jenya, -Hayır, hayır, anneciğim, ben bir şey kırmadım. Sen yanlış duydun! - diye bağırmış. Kendisi o anda kırmızı taç yaprağını hızlı bir şekilde koparmış, atmış ve şunu fısıldamış:
Uç, taç yaprağı, uç,
Batı üzerinden doğuya,
Kuzey üzerinden, güney üzerinden,
Bir tur atıp geri dön.
Toprağa değer değmez -
Dilediğimin gerçekleşmesini emret.
Annemin sevdiği vazo kırılmamış olsun!
Bunu söyler söylemez kırıntılar birbirine doğru kendi kendine sürünerek hareket etmeye ve birleşmeye başlamış.
Anne mutfaktan gelmiş bakmış, sevdiği vazo bir şey olmamış gibi yerinde duruyormuş. Anne her ihtimale karşı Jenya'ya parmakla uyarı işareti yapmış ve onu bahçeye gezmeye göndermiş.
Jenya bahçeye gelmiş, orada çocuklar Arktika kaşifleri oyununu oynuyormuş; eski tahtalar üzerinde oturmuşlar, kuma bir tane sopa saplanıp duruyormuş.
- Çocuklar, çocuklar, beni oyununuza kabul edin!
- Vay ne istiyormuşsun! Görmüyor musun burası Kuzey Kutbu olduğunu? Biz Kuzey Kutbuna kız almayız.
- Nasıl biz Kuzey Kutbuymuş, bunlar sadece tahtalar!
- Tahtalar değil, buz parçaları. Git, karıştırma! Şimdi şiddetli bir sıkışma var buzlarda.
- Demek ki kabul etmiyorsunuz?
- Kabul etmiyoruz. Git!
- Zaten istemem. Ben siz olmadan şimdi zaten Kuzey Kutbunda olurum. Sadece sizinki gibi değil, gerçek kuzey kutbunda olurum. Sizinki ise bir kedi kuyruğudur!
Jenya bir kenara, bahçe kapısının dibine çekilmiş, sihirli yedi renkli çiçeği çıkarmış, mavi yaprağı koparmış, atmış ve şöyle demiş:
Uç, taç yaprağı, uç,
Batı üzerinden doğuya,
Kuzey üzerinden, güney üzerinden,
Bir tur atıp geri dön.
Toprağa değer değmez -
Dilediğimin gerçekleşmesini emret.
Derhal Kuzey Kutbunda olayım!
Bunu söyler söylemez aniden bir kasırga basmış, güneş kaybolmuş, korkunç bir gece olmuş, ayaklar altındaki toprak bir fırıldak gibi dönmüş.
Jenya olduğu gibi, yaz elbisesi ve yalın ayakları ile, yapayalnız, kendini Kuzey Kutbunda bulmuş, oradaki hava ise eksi yüz dereceymiş!
Jenya, - Ay, anneciğim, donuyorum! - diye bağırmış ve ağlamaya başlamış, ancak gözyaşları aniden buz saçaklarına dönüşerek burnundan sarkmış.
O esnada bir buz parçasının arkasından, her biri ötekilerden korkunç olan yedi tane kutup ayısı çıkmış ve kıza doğru yönelmiş; ilk olanı sinirli, ikincisi öfkeli, üçüncüsü bereli, dördüncüsü yıpranmış, beşincisi buruşmuş, altıncısı alacalı, yedincisi en büyüğü.
Jenya, korkudan kendini hatırlayamayıp, buzlanmış parmakları ile yeşil taç yaprağını koparmış, atmış ve olanca gücüyle bağırmış:
Uç, taç yaprağı, uç,
Batı üzerinden doğuya,
Kuzey üzerinden, güney üzerinden,
Bir tur atıp geri dön.
Toprağa değer değmez -
Dilediğimin gerçekleşmesini emret.
Kendimi bizim bahçemizde tekrar bulayım!
Ve aynı anda kendini tekrar bahçede bulmuş. Çocuklar ise ona bakıp gülüyorlar:
- Hani senin Kuzey Kutbun nerede?
- Ben oradaydım.
- Biz görmedik. İspat et!
- Bakın, daha buz saçağı var üzerimde.
- Bu bir buz saçağı değil, kedi kuyruğu! Anladın mı?
Jenya küsmüş, erkek çocukları ile artık arkadaşlık etmemeye karar vererek kızlarla arkadaşlık etmek için başka bir bahçeye gitmiş. Gelmiş bakmış, kızların çeşitli oyuncakları varmış. Kimin çocuk arabası, kimin topu, kimin atlama ipi, kimin üç tekerlekli bisikleti, bir tanesinin ise hasır şapkası ve kukla ayakkabısı olan, konuşabilen büyük bir oyuncak bebeği varmış. Jenya'nın içi burkulmuş. Kıskançlıktan gözleri bile bir keçininki gibi sararmış.
'Hadi, - diye düşünmüş, şimdi oyuncakların kimde olduğunu görürsünüz!'
Yedi renkli çiçeği çıkarmış, portakal renkli taç yaprağını koparmış, atmış ve şöyle demiş:
Uç, taç yaprağı, uç,
Batı üzerinden doğuya,
Kuzey üzerinden, güney üzerinden,
Bir tur atıp geri dön.
Toprağa değer değmez -
Dilediğimin gerçekleşmesini emret.
Dünyadaki bütün oyuncaklar benim olsun!
Jenya bunu söyler söylemez, her taraftan kendisine oyuncak yağmaya başlamış. İlk gelen, tabii ki, gözlerini hafifçe bir gürültü ile kırpan, hiç ara vermeden 'baba-anne', 'baba-anne' diye cıvıldayan kuklalar olmuş. Jenya ilk başta çok sevinmiş ancak kuklalar o kadar çok olmuş ki bütün bahçe, ara sokak, iki tane sokak ve meydanın yarısını doldurmuş. Bir kuklaya basmadan adım atmak imkansızmış. Beş milyon konuşan kuklanın nasıl bir gürültü yapabildiklerini bir hayal edin. Sayısı beş milyondan daha az değilmiş. Ve bunlar sadece Moskova'nın kuklaları imiş. Leningrad, Kharkiv, Kiev, Lviv ve diğer Sovyet şehirlerindeki kuklalar daha yetişmemiş ve Sovyetler Birliği'nin bütün yollarında papağanlar gibi yaygara kopararak koşuyorlarmış. Jenya hafifçe korkmuş bile.
Fakat bu sadece bir başlangıçmış. Kuklaların peşinden top, yuvarlak, mobilet, üç tekerlekli bisiklet, traktör, araba, tank, piyade araç ve topları kendiliğinden yuvarlanarak gelmeye başlamış. Atlama ipleri yılan misali sürünerek ayaklara dolanıyor ve sinirli kuklaları daha da fazla bağırtıyormuş. Havada milyonlarca oyuncak uçak, zeplin, planör uçuyormuş. Gökten birer lale gibi pamuktan yapılan oyuncak paraşütçüler yağarak telefon tellerine ve ağaçlara takılıp asılı kalıyormuş. Şehirdeki trafik durmuş. Nöbetçi polisler sokak lambalarına tırmanıp ne yapacağını şaşırmışlar.
Jenya, korku içinde elleriyle kendi başını tutarak, -Yeter, yeter! - diye bağırmış, -Yeter! Ben bu kadar oyuncak hiç istemem. Ben şaka yaptım. Ben korkuyorum...
Ama sözlerinin hiç bir etkisi olmamış. Sovyet oyuncakları bitmiş, Amerikan oyuncakları başlamış. Artık bütün şehir ta çatılarına kadar oyuncaklara boğulmuş. Jenya merdivene atılınca oyuncaklar peşine takılmış. Jenya balkona çıkınca oyuncaklar peşindeymiş. Jenya çatı katına çıkınca oyuncaklar peşindeymiş. Jenya çatıya çıkmış, çiçeğin mor renkli taç yaprağını çabucak koparmış ve hızlı bir şekilde şöyle demiş:
Uç, taç yaprağı, uç,
Batı üzerinden doğuya,
Kuzey üzerinden, güney üzerinden,
Bir tur atıp geri dön.
Toprağa değer değmez -
Dilediğimin gerçekleşmesini emret.
Bütün oyuncaklar mağazalara çabuk geri çekilsin.
Ve bütün oyuncaklar derhal yok olmuş.
Jenya kendi yedi renkli çiçeğine bakmış ve sadece bir tane taç yaprağının kaldığını görmüş.
- Hadi ya! Altı tane taç yaprağını harcamışım ve hiç zevkli olmamış. Neyse artık. İleride daha akıllı olacağım.
Sokağa çıkmış, yürüyor ve şöyle düşünüyormuş:
'Başka ne söyleyeyim ki acaba? İki kilo 'ayıcık' söyleyeyim. Hayır, iki kilo 'saydam şeker' daha iyi. Yok, hayır... İyisi mi şöyle yapayım: yarım kilo 'ayıcık', yarım kilo 'saydam', yüz gram helva, yüz gram ceviz ve hiç olmazsa Pavlik için bir tane pembe simit söyleyeyim. Ancak ne fayda? Farz edelim ki bütün bunları söyler ve yerim. Ve hiç bir şey kalmaz. Hayır, kendime bir tane üç tekerlekli bisiklet söyleyeyim daha iyi. Fakat ne için? Onu sürerim, sonra ne olacak? Erkek çocukları onu benden zorla alabilirler. Üstüne üstlük belki de döverler! Hayır. Kendime bir sinema veya sirk biletini söyleyeyim daha iyi. Hiç değilse orası eğlencelidir. Kendime yeni bir çift sandalet söylesem ne olacak? Sirkten daha kötü değil. Gerçi yeni sandalet ne işe yarar? Çok daha iyi bir şey söylenebilir. En önemlisi, acele etmemektir.'
Bu şekilde fikirler yürüterek Jenya, kapının yanındaki bankta oturan çok iyi bir erkek çocuğunu görmüş. Neşeli ama aynı zamanda uysal olan büyük mavi gözleri varmış. Çocuk çok sevimliymiş, kavgacı olmadığı hemen belliymiş, ve Jenya onunla tanışmak istemiş. Kız hiç çekinmeden ona o kadar yaklaşmış ki her bir göz bebeğinde, omuzlarına koyulmuş saç örgüleri ile çevrili olan kendi yüzünü çok net bir şekilde görmüş.
- Çocuk, çocuk, senin adın ne?
- Vitya. Ya senin adın ne?
- Jenya. Kovalamaca oynayalım mı?
- Yapamıyorum. Ben topalım.
Ve Jenya, tabanı çok kalın olan çirkin bir pabuç içindeki ayağını görmüş.
Jenya, - Ne yazık!- diye söylemiş. - Ben seni çok beğendim ve büyük bir memnuniyetle seninle koşardım.
- Ben de seni çok beğendim ve ben de seninle büyük bir zevkle koşardım ama bu maalesef imkansız. Yapacak bir şey yok. Ömür boyu sürer bu.
Jenya, -Ne biçim saçma şeyler söylüyorsun, çocuk! - diye bağırmış ve sihirli yedi renkli çiçeğini cepten çıkarmış. -Bak!
Bunu söyleyerek kız, son olan mavi taç yaprağını özenle çıkarmış, bir dakikalığına kendi gözlerine bastırmış, sonra parmaklarını aralayıp mutluluktan titreyen ince sesiyle şarkı söyler gibi şunu söylemiş:
Uç, taç yaprağı, uç,
Batı üzerinden doğuya,
Kuzey üzerinden, güney üzerinden,
Bir tur atıp geri dön.
Toprağa değer değmez -
Dilediğimin gerçekleşmesini emret.
Vitya sağlığına kavuşsun!
Ve aynı dakika içinde çocuk banktan fırlamış, Jenya ile kovalamaca oynamaya başlamış ve o kadar iyi koşuyormuş ki Jenya ne kadar çalışmışsa da ona yetişememiş.
yazar:
Цветик-семицветик – Валентин Катаев